Çocuğunuz solaksa dikkat! Baskın eli değiştirmeye çalışmak nörogelişimsel risk taşıyor!

Üsküdar Üniversitesi NPİSTANBUL Hastanesi Uzman Klinik Psikolog Zeynep Betül Alp, solaklığın beyin işleyişi, genetik ve çevresel faktörlerle ilişkisi, nörogelişimsel etkileri, yaratıcılık ve zeka ile bağlantısı hakkında bilgi verdi.

El tercihi doğuştan gelen, genetik ve çevresel etkenlerle şekillenen bir özellik!

El tercihinin doğuştan gelen, büyük oranda beynin işleyişine bağlı bir özellik olduğunu ifade eden Uzman Klinik Psikolog Zeynep Betül Alp, “Beynimizin motor komutları veren bölümleri, özellikle de karşı beyin yarımküresiyle çalışan motor korteks, hangi elimizi baskın kullandığımızı belirler.” dedi.

Sağ elini kullananların motor sisteminin genellikle sol beyin yarımküresiyle daha aktif çalışırken, solaklarda bu durumun çoğunlukla tersi olduğunu aktaran Alp, “Solaklık genetik faktörlerden de etkilenir. Ailede solak bireylerin bulunması, çocuğun da solak olma ihtimalini artırır. Ancak bu aktarım matematiksel olarak öngörülebilir bir şekilde gerçekleşmez. Genetik yatkınlık kadar, çevresel etkenler ve hatta doğum öncesi gelişim süreci de belirleyicidir. Yani bir çocuk, genetik olarak solaklığa eğilimli olabilir, ancak çevresel baskılar ya da nörogelişimsel faktörler onun sağ el kullanmasını da şekillendirebilir.” şeklinde konuştu.

Solaklarda dil işlevleri daha esnek dağılıyor!

Beynimizin vücudun karşı tarafını kontrol ettiğini hatırlatan Uzman Klinik Psikolog Zeynep Betül Alp, “Dolayısıyla solak bir birey yazı yazarken ya da bir işi sol eliyle yaparken, beyninin sağ yarımküresi daha yoğun çalışır. Fakat işin ilginç yanı şu, solak bireylerin beyin yapısında, özellikle sağ ve sol beyin yarımküreleri arasındaki iletişimi sağlayan ‘korpus kallozum’ gibi bazı yapılarda daha fazla bağlantı gözlemlenmiştir.” dedi.

Dil gibi karmaşık işlevlerde, sağlak bireylerde genellikle sol beyinin daha baskın olduğunu kaydeden Alp, solaklarda ise bu dağılımın daha esnek olduğunu, bazı solakların dili sağ beyinle işlediğini, bazılarının ise her iki beyni birlikte kullandıklarını vurguladı. Alp, bu esnekliğin, onların farklı bilişsel stratejiler geliştirmesine de olanak tanıyabildiğini aktardı.

Solak bireylerin genel zeka düzeyi veya öğrenme becerilerinde belirgin bir fark yok!

Solak bireylerin genel zeka düzeyi veya öğrenme becerilerinde belirgin bir fark olmadığına dikkat çeken Uzman Klinik Psikolog Zeynep Betül Alp, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Ancak beynin bilgiyi işleme biçimindeki farklılıklar nedeniyle, zaman zaman bazı avantajlar veya farklı yollar izlenebilir. Örneğin solak bireyler bazı görevlerde daha üretken, daha farklı düşünebilen bireyler olarak tanımlanır. Bu, beynin iki yarımküresi arasındaki daha dengeli ya da farklı iletişim yollarından kaynaklanıyor olabilir. Bazı araştırmalar, solakların uzamsal becerilerde, örneğin harita okuma ya da şekil tanımada daha başarılı olabileceğini öne sürüyor. Ancak bunlar tüm solaklar için geçerli genel kurallar değildir; bireysel farklılıklar her zaman ön plandadır.”

Nörolojik hastalıklarda solaklık, tek başına bir risk faktörü değil! 

Solak bireylerde bazı nörolojik hastalıklara yatkınlığın daha fazla olup olmadığı konusunda bilimsel tartışmaların devam ettiğini dile getiren Uzman Klinik Psikolog Zeynep Betül Alp, “Ancak bazı araştırmalar solaklık ile bazı nörolojik veya gelişimsel farklılıklar arasında ilişki olabileceğini gösteriyor.” dedi.

Disleksi, dikkat eksikliği ya da şizofreni gibi sorunların solak bireylerde biraz daha yüksek oranda rapor edildiğini belirten Alp, “Ancak burada önemli olan şu: Solaklık, tek başına bir risk faktörü değildir. Beyindeki bazı farklı yapılanmalar, hem solaklığı hem de bu tür hastalıklarla ilişkili olabilecek bilişsel örüntüleri beraberinde getirebilir. Yani bu, neden-sonuç ilişkisi değil, daha çok ‘ortak bir yolun kesişimi’ gibi düşünülebilir.” açıklamasını yaptı.

Çocuğun baskın elini değiştirmeye zorlamak, nörogelişimsel süreçte çeşitli zorluklara yol açabilir!

El tercihinin, doğumdan sonra yavaş yavaş netleşen bir özellik olduğuna işaret eden Uzman Klinik Psikolog Zeynep Betül Alp, “Genellikle 3 ila 6 yaş arasında baskın el belirginleşir. Bazı çocuklar bu süreçte başlangıçta sol elini daha fazla kullansa da zamanla sağ eli tercih etmeye başlar. Bu dönüşüm bazen doğal gelişimin parçasıdır, bazen de çevresel yönlendirmelerle olur.” dedi.

Beynin oldukça esnek bir yapıda olduğunu ve özellikle çocukluk döneminde kullanılan elin sinirsel temsili güçlendiğini vurgulayan Alp, şunları söyledi:

“Ancak bu dönüşüm dış baskılarla oluyorsa, örneğin çocuk yazı yazarken sol eliyle yazmak istiyor ama sağ elle yazmaya zorlanıyorsa, bu durum çocuğun nörogelişimsel sürecinde bazı zorluklara yol açabilir. Bu tür zorlamalar, yazı yazma güçlüklerinden ince motor becerilerde gerilemeye kadar uzanan çeşitli etkiler yaratabilir. Hatta bazı durumlarda dikkat dağınıklığı veya konuşma akıcılığı sorunları da gözlemlenmiştir.

Ancak burada önemli bir ayrım yapılmalı. Günlük yaşamdaki bazı alışkanlıklar, örneğin yemek yeme gibi pratik davranışlar, bireyin el tercihi ne olursa olsun zamanla sağ elle de yapılabilir hale gelebilir. Nitekim, bir davranışın motor düzeyde kolayca öğrenilebilmesi ile bireyin baskın motor elini değiştirmek aynı şey değildir. El tercihi bir yönelimdir, alışkanlıklar ise öğrenilebilir ve şekillendirilebilir.”

Solaklar daha mı yaratıcı? 

Solaklık ile yaratıcılık ya da sanatkârlık arasında bir ilişki olup olmadığı konusunda değinen Uzman Klinik Psikolog Zeynep Betül Alp, “Bilimsel çalışmalarda zaman zaman sol elini kullanan bireylerin problem çözme yaklaşımlarında veya sanatsal ifade alanlarında biraz daha farklı yollar izleyebildiği gözlemlenmiş. Özellikle görsel-uzamsal algı, özgün düşünme stratejileri gibi alanlarda bazı eğilimler söz konusu olabiliyor. Ama bu, her solak bireyin sanatla iç içe olduğu ya da mutlaka farklı düşündüğü anlamına gelmiyor.” dedi.

Beynin iki yarımküresi arasındaki iletişimin solak bireylerde daha esnek olabildiğinin düşünüldüğünü dile getiren Alp, “Bu da bazı durumlarda olaylara farklı açılardan bakabilmelerine katkı sağlayabilir. Elbette bu her birey için geçerli değil; kişisel yatkınlıklar ve çevresel faktörler burada çok belirleyici. Kısacası, bu alanda bazı ilginç bulgular var ama doğrudan bir sebep-sonuç ilişkisi kurmak için elimizde yeterince net veri yok.” diyerek sözlerini tamamladı. 

 

 

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Bu Haberi Paylaşın
Başa dön tuşu