Deprem dayanışmayı, dayanışma umudu doğurdu

İstanbul Atlas Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi bünyesinde çalışmalar yürüten Psikoloji Laboratuvarı’nda gerçekleştirilen ve TÜBİTAK tarafından desteklenen çalışmada, 6 Şubat depremleri sonrasında üniversiteli gençlerin umutsuzluk ve deprem farkındalık düzeyleri incelendi. Araştırma sonuçlarına göre, genel öğrenci grubunda umutsuzluk düzeyleri artmadı, aksine istatistiksel olarak anlamlı biçimde azaldı. Çalışma, bir yandan gençlerin umut duygusunu dayanışma aracılığıyla koruyabildiğini gösterirken, diğer yandan kırılgan gruplara yönelik psikososyal destek programlarının gerekliliğine işaret etti.

Araştırmaya katılan öğrencilerin yüzde 82’sinin deprem sonrasında yardım kampanyalarına ya da gönüllü çalışmalara katıldığı kaydedildi. Çalışmanın danışmanı İTBF Dekanı Prof. Dr. Ayşe Ayçiçeği Dinn, “Literatürde prososyal davranışların yani başkalarına yardım etmenin bireyin ruh sağlığı üzerinde koruyucu bir etkiye sahip olduğu bilinmektedir. Bu araştırmada da benzer bir eğilim gözlendi. Yardım faaliyetlerine katılan öğrencilerde umutsuzluk düzeylerinin daha düşük olması, dayanışmanın umudu besleyen bir faktör olduğunu ortaya koymuştur. Bu bulgularla tutarlı olarak, çalışmamızda psikolojik dayanıklılığın yalnızca bilgiyle değil, aynı zamanda sosyal bağlarla, duygusal destekle ve erişilebilir hizmetlerle güçlenebileceği görülmüştür.” dedi.

İstanbul Atlas Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Psikoloji Laboratuvarı’nda İTBF Dekanı Prof. Dr. Ayşe Ayçiçeği Dinn danışmanlığında ve Öğr. Gör. Elifcan Ayaz yürütücülüğünde gerçekleşen ve TÜBİTAK tarafından desteklenen araştırmada 6 Şubat depremleri sonrasında üniversiteli gençlerin umutsuzluk ve deprem farkındalık düzeyleri incelendi. Araştırma sonuçlarını değerlendiren Prof. Dr. Ayşe Ayçiçeği Dinn, “Depremler yalnızca fiziksel yıkıma değil, umut ve gelecek algısında da yıkımlara yol açabilir. Biz de bu araştırmada üniversite gençliğinin deprem sonrası umutsuzluk düzeylerini inceledik. Bulgularımız, bazı yönleriyle beklenenin aksine umut verici, bazı yönleriyle ise dikkat çekici riskler barındırıyor” dedi.

Umutsuzluk beklenenin aksine düştü

Afetlerden sonra bireylerin geleceğe dair beklentilerinde umutsuzluk düzeylerinde artış gözlenmesinin, psikoloji literatüründe oldukça yaygın bir bulgu olduğunu kaydeden Prof. Dr. Ayşe Ayçiçeği Dinn, “Ancak bu araştırmada ortaya çıkan sonuç, bu beklentiyi tersine çevirmiştir. Deprem öncesinde öğrencilerin ortalama umutsuzluk puanı 6,5 iken, deprem sonrasında 6’ya gerilemiştir. İlk bakışta küçük görünen bu fark, istatistiksel açıdan anlamlıdır. Klinik anlamda her iki değer de ‘hafif umutsuzluk’ düzeyine karşılık gelse de beklenen artışın aksine bir düşüşün gözlenmiş olması, afet sonrası psikolojik uyum sürecine dair önemli ipuçları vermektedir. Bu bulgu, olağanüstü koşullarda toplumsal dayanışmanın gençler için koruyucu bir işlev görebileceğini düşündürmektedir” diye konuştu.

Afet sonrası gençlerde umutsuzluğun artmasının en sık görülen sonuç olduğunu kaydeden Prof. Dr. Ayşe Ayçiçeği Dinn, “Ancak çalışmamızda bunun yerine düşüş saptamamız, gençlerin kriz koşullarında beklenenden farklı bir psikolojik yanıt verdiklerini gösteriyor. Travmatik bir olayın ardından ortaya çıkan bu tablo, öğrencilerin tamamen çaresizliğe teslim olmadığını; aksine, zorluklara rağmen geleceğe tutunabilecek bir psikolojik esneklik sergilediklerini ortaya koyuyor. Bu bulgu, umut duygusunun yeniden inşa edilebileceğini de gösteriyor” dedi.

Başkalarına yardım etmek iyi hissettiriyor
Araştırmaya katılan 325 öğrencinin yüzde 82’sinin deprem sonrasında yardım kampanyalarına ya da gönüllü çalışmalara katıldığını söyleyen araştırmanın yürütücüsü Öğr. Gör. Elifcan Ayaz, “Bu oran, gençlerin yalnızca izleyici konumunda kalmadığını, aksine sürece aktif olarak dahil olduklarını göstermektedir. Literatürde prososyal davranışların yani başkalarına yardım etmenin bireyin ruh sağlığı üzerinde koruyucu bir etkiye sahip olduğu bilinmektedir. Bu araştırmada da benzer bir eğilim gözlendi. Yardım faaliyetlerine katılan öğrencilerde umutsuzluk düzeylerinin daha düşük olması, dayanışmanın umudu besleyen bir faktör olduğunu ortaya koymuştur” dedi.

Destek olmak umutlarını korumalarına yardımcı oldu
İTBF Dekanı Prof. Dr. Ayşe Ayçiçeği Dinn, şunları söyledi: “Öğrencilerin bu kadar yüksek oranda yardım süreçlerine katılmış olması bizi çok etkiledi. Afet gibi zorlayıcı bir deneyimin ardından gençlerin yalnızca kendi duygularıyla baş etmeye çalışmakla kalmayıp başkalarına da destek olmaları, hem umutlarını korumalarına yardımcı oldu hem de bizlere geleceğe dair güven verdi. Bu tablo, İstanbul Atlas Üniversitesi gençlerinin dayanışma yoluyla ruhsal olarak ayakta kalabildiklerini ve aynı zamanda toplum için de önemli bir güç kaynağı olduklarını gösteriyor. Bu zorlayıcı süreçte gençlerin aktif rol alması biz araştırmacılar için de sevindirici ve umut verici bir bulguydu. Genel öğrenci grubunda umutsuzluğun azalması, afet sonrası dayanışmanın ve gönüllülüğün ruhsal iyilik için koruyucu bir faktör olarak işlev görebildiğini gösterdi. Bu bulgu, kriz koşullarında bireylerin yalnızca edilgen bir şekilde etkilenmediklerini, aynı zamanda aktif katılım ve destek davranışlarıyla kendi umut duygularını da güçlendirebildiklerini ortaya koyması açısından dikkat çekicidir.”

Kayıp yaşayanlarda daha yüksek umutsuzluk ölçüldü
Genel öğrenci grubunda umut duygusu korunmuş görünse de depremde doğrudan kayıpları olan öğrencilerde tablonun farklı olduğunu belirten araştırmanın yürütücüsü Öğr. Gör. Elifcan Ayaz, “Yakınını kaybedenler deprem öncesinde hafif düzeyde umutsuz iken deprem sonrası ‘orta düzey umutsuzluk’ kategorisine yükselmiştir. Ayrıca evi hasar gören veya yer değiştirmek zorunda kalan öğrencilerde de umutsuzluk belirgin şekilde artmıştır. Bölgesel açıdan bakıldığında ise Doğu Anadolu’da yaşayan öğrenciler, Marmara bölgesindekilere kıyasla daha yüksek umutsuzluk bildirmiştir. Çalışmanın verileri, felaketin etkilerinin homojen olmadığını; bireysel kayıp ve yaşam koşullarının, psikolojik durumu önemli ölçüde farklılaştırdığını göstermektedir. Kayıp yaşayan öğrencilerde umutsuzluğun artması beklenen bir sonuçtu ancak ulaşılan değerler bu grubun kırılganlığını özellikle vurguluyor. Bu öğrenciler için daha yoğun destek mekanizmaları geliştirilmesi gerekli görünüyor” diye konuştu.

Farkındalık tek başına umudu korumaya yetmedi
Araştırmada öğrencilerin deprem farkındalık düzeyleri ile umutsuzluk düzeyleri arasındaki ilişki incelendi. Bulgular, farkındalık düzeyinin umutsuzluk üzerinde anlamlı bir etkisi olmadığını ortaya koydu yani deprem hakkında bilgi sahibi olmak ya da hazırlıklı hissetmek, öğrencilerin umut veya umutsuzluk düzeylerini belirlemedi. Bu sonuç, yalnızca bilişsel düzeyde farkındalığın yeterli olmadığını; bireysel deneyimlerin ve yaşanan kayıpların psikolojik iyi oluş üzerinde daha belirleyici olduğunu gösterdi.

Yoğun gündem takibi psikolojik yükü artırabilir

Araştırmaya katılan öğrencilerin büyük bir kısmı, deprem haberlerini gün boyunca düzenli olarak takip ettiğini belirtti. En sık kullanılan kaynak ise sosyal medya oldu. Bulgular, haberleri yoğun şekilde takip eden öğrencilerin umutsuzluk puanlarının daha yüksek olduğunu gösterdi. Bu durum, afet dönemlerinde sürekli haberlere maruz kalmanın ikincil travmatik etki yaratabileceğini ve psikolojik yükü artırabileceğini düşündürdü. Prof. Dr. Ayşe Ayçiçeği Dinn, bu sonucu “Sürekli deprem haberlerini takip eden öğrencilerde umutsuzluğun daha yüksek olması, haber maruziyetinin ruh sağlığını zorlayıcı bir faktör olabileceğini gösteriyor. Bu nedenle kriz dönemlerinde sağlıklı bilgiye erişim kadar bilgiye maruziyetin düzeyi da önemlidir” şeklinde değerlendirdi.

Afet sonrası psikolojik destek mekanizmaları yaygınlaştırılmalı
Araştırmada öğrencilerin yüzde 76,6’sı depremden psikolojik olarak etkilendiğini ifade etti. Buna karşın yalnızca yüzde 5,8’i psikolojik destek aldığını belirtti. Bu çarpıcı farkın gençlerin psikolojik destek ihtiyacının çok yüksek olmasına rağmen bu hizmetlere erişimde ciddi sınırlılıklar olduğunu düşündürdüğünü kaydeden araştırmanın yürütücüsü Öğr. Gör. Elifcan Ayaz, “Bu durum, afet sonrası ruhsal destek mekanizmalarının daha yaygın ve erişilebilir olması gerektiğini açıkça ortaya koymaktadır. Gençlerin çok büyük bir kısmı depremden psikolojik olarak etkilendiğini dile getirmesine rağmen, profesyonel destek oranı son derece düşüktür. Bu durum, üniversitelerde ve toplum genelinde psikolojik hizmetlerin daha görünür ve ulaşılabilir hale getirilmesi gerektiğini ortaya koyuyor. Bu nedenle psikososyal destek hizmetlerinin daha sistematik, erişilebilir ve sürdürülebilir biçimde sunulması gerektiğini düşünüyoruz. Gençlerin geleceğe güvenle bakabilmeleri için dayanışmanın yanında profesyonel desteğin de eşit şekilde güçlendirilmesi zorunludur” dedi.

Psikolojik dayanıklılık sosyal bağlarla ve duygusal destekle güçleniyor
Doğrudan kayıp yaşayan öğrencilerde ve felaketi sürekli takip edenlerde umutsuzluğun anlamlı biçimde yükselmesinin, travmatik yaşantıların bireysel düzeyde yarattığı yükün ne kadar derin olduğunu gösterdiğini kaydeden Öğr. Gör. Elifcan Ayaz, “Yani dayanışma ve gönüllülük birçok öğrenci için umut kaynağı olmuş olsa da kayıpların yarattığı acı ve yoğun maruziyetin duygusal sonuçları, bu koruyucu etkilerin ötesine geçmiştir. Bir diğer önemli nokta, deprem farkındalığının öğrencilerin umutsuzluk düzeyleri üzerinde anlamlı bir fark yaratmaması oldu. Bu sonuç bize, farkındalığın tek başına koruyucu bir unsur olmadığını; psikolojik dayanıklılığın yalnızca bilgiyle değil, aynı zamanda sosyal bağlarla, duygusal destekle ve erişilebilir hizmetlerle güçlenebileceğini gösterdi” dedi.

 

 

 

 

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Bu Haberi Paylaşın
Başa dön tuşu